
e.e.cummings deyince akan sular durur benim için.
Dünyanın enteresan bir yer olduğunu farketmeye başladığım ortaokul yıllarında tanışmıştım kendisiyle ve 'bu iyi bir şey mi' hala sorarım kendime. O benim için, yeni yeni hakim olmaya başladığım bir dilde sözcükleri daha önce hiç görmediğim şekilde kullanan, satırlar arasında istediği gibi koşup oynayan, büyük harfleri sevmeyen, hele o küçük i ile harikalar yaratan, oyunbaz bir adamdı. Şiiri sadece yapısıyla değil duygusuyla da beni şaşırtır, onun şiirlerini her okuyuşumda (bugün bile) hep bir tebessüm gelip yerleşirdi yüzüme. Yıllar geçti ama Bay Cummings'e olan hayranlığım hiç geçmedi. Onun hayatıyla ilgili bu heyecan verici kitaba rastlayınca da kendime o yaşlarda ne kadar doğru bir arkadaş seçtiğimi daha iyi anladım.
Kitap tıpkı onun şiirleri gibi; sıcak, samimi, renkli, üstelik resimli!
İsmi de onun kelimeleri sanki:
Enormous Smallness: A Story of E.E. Cummings, Brooklyn'li şair Matthew Burgess'in Cummings'in hayatını Kris Di Giacomo'nun çizimleriyle anlattığı bir güzelleme adeta.
Kitabın ismi, küçücük bir kelimesi bile muazzam bir anlam taşıyan şiirlerini çağrıştırıyor.
Üstelik resme büyük ilgisi olan ve bir zamanlar kendini "resimlerin yazarı, sözcüklerin tasarımcısı" olarak tanımlayan birinin hayat hikayesini anlatmak için de ideal bir araç
.
Hikaye Cummings'in e.e. olarak bilindiği ve hayatının son dört yılını geçirdiği New York'taki evinde başlıyor ama Burgess çok uzatmadan okuru geriye götürüyor ve küçük Estlin'le tanıştırarak biyografik bir dedektif hikayesinin içine sokuyor.
Edward Estlin'in nasıl e.e. olduğunu, Cambridge'den Manhattan'a niçin gittiğini ve fillerin, ağaçların, kuşların onun için anlamını, hayatı boyunca nasıl kendisine eşlik ettiğini anlatıyor.
Genç Estlin'in ilk şiirinin henüz üç yaşındayken ağzından çıkıverdiğini öğreniyorsunuz mesela.
11 yaşındayken içindeki cevheri farkeden öğretmeni onu yazması için yüreklendiriyor ve Estlin, 'kendine dürüst olduğun sürece her şeyin mümkün olduğunu, dünya alem 'dur' dese de asla vazgeçmemesi gerektiğini' öğreniyor.
Ona destek olan sadece öğretmeni olmuyor: Annesi, doğaçlama okuduğu şiirleri "Estlin'in Orijinal Şiirleri" başlığıyla küçük bir kitapta topluyor, babası yerde dizlerinin üzerinde, oğlunun ilham perisi güçlü fili canlandırarak onun oyunlarına eşlik ediyor, amcası ise şiirin nasıl yazıldığını anlatan bir kitap hediye ediyor ve Estlin bu itici güçle Harvard'a kadar gidiyor.
Orada John Keats'in kelimeleriyle tanışan şairimiz için bu, yaratıcılığını ve cesaretini güçlendiren bir buluşma oluyor.
Mezuniyetten sonra New York'a yerleşen, aşık olan, hayatı fazla normal yaşayan Estlin, 1. Dünya Savaşı başladığında kendini bambaşka bir yerde buluyor. Fransa'da gönüllü ambulans şoförlüğü yaparken casus suçlamasıyla yanlışlıkla aylarca hapis yatıyor.
Savaştan sonra yaşadıklarını "The Enormous Room" adlı kitabında anlatan Edward Estlin Cummings, bu kitapla birlikte e.e. cummings olarak yeniden doğuyor.

Cummings bir yıl sonra da ilk şiir kitabı Tulips and Chimneys'i (Laleler ve Bacalar) yayınlıyor.
Ben de sevdiğim e.e.cummings şiirlerini ekleyeyim buraya dedim ama seçemedim tabii en çok hangilerini sevdiğimi. 'En çok sevilen' olamıyor onun şiirlerinde. Ben de mecburen ilk aklıma gelenleri ekledim sadece: Woody Allen'ın "Hannah ve Kızkardeşleri" filminde aniden karşınıza çıkan şiiri bunların ilki. Diğerleri ise lazım olunca kullandığım gizli reçetelerim...
somewhere i have never travelled, gladly beyond
somewhere i have never travelled, gladly beyond
any experience,your eyes have their silence:

in your most frail gesture are things which enclose me,
or which i cannot touch because they are too near
your slightest look easily will unclose me
though i have closed myself as fingers,
you open always petal by petal myself as Spring opens
(touching skilfully,mysteriously)her first rose
or if your wish be to close me, i and
my life will shut very beautifully ,suddenly,
as when the heart of this flower imagines
the snow carefully everywhere descending;
nothing which we are to perceive in this world equals
the power of your intense fragility:whose texture
compels me with the color of its countries,
rendering death and forever with each breathing
(i do not know what it is about you that closes
and opens;only something in me understands
the voice of your eyes is deeper than all roses)
nobody,not even the rain,has such small hands
Let's live Suddenly Without Thinking
let’s live suddenly without thinking
under honest trees,
a stream
does.the brain of cleverly-crinkling
-water pursues the angry dream
of the shore. By midnight,
a moon
scratches the skin of the organised hills
an edged nothing begins to prune
let’s live like the light that kills
and let’s as silence,
because Whirl’s after all:
(after me)love,and after you.
I occasionally feel vague how
vague idon’t know tenuous Now-
spears and The Then-arrows making do
our mouths something red,something tall
Who Knows If The Moons
who knows if the moon’s
a baloon,coming out of a keen city
in the sky—filled with pretty people?
(and if you and i should
get into it,if they
should take me and take you into their baloon,
why then
we’d go up higher with all the pretty people
than houses and steeples and clouds:
go sailing
away and away sailing into a keen
city which nobody’s ever visited,where
always
it’s
Spring)and everyone’s
in love and flowers pick themselves.
I Like My Body When It's With Your
i like my body when it is with your
body. It is so quite new a thing.
Muscles better and nerves more.
i like your body. i like what it does,
i like its hows. i like to feel the spine
of your body and its bones,and the trembling
-firm-smooth ness and which i will
again and again and again
kiss, i like kissing this and that of you,
i like, slowly stroking the,shocking fuzz
of your electric furr,and what-is-it comes
over parting flesh….And eyes big love-crumbs,
and possibly i like the thrill
of under me you so quite new
-------
Meraklısına, Susan Cheever'ın Cummings biyografisini de şiddetle öneririm.