Nikbinlik şöyle başlar:
"Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler göreceğiz..."
Bu satırlar beni o zaman o kadar etkilemişti ki Türkçe dersinde yazdığım her kompozisyonun başlığını "Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar" koyduğumu hatırlıyorum.
"Memleketimden İnsan Manzaraları"nın açılışında yer alan Galip Usta ise başka bir şeydi... Kitabın tamamını çok sonra okusam da Haydarpaşa Garı'ndaki o ilk sahne tek plan çekilmiş bir film karesi gibi aklımdan hiç çıkmadı.
Açık Radyo ile Boğaziçi Üniversitesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi,
Memleketimden İnsan Manzaraları’nın yazılışının yetmişinci yıldönümünü kutlamak için “Türkiye Hikâyelerini Anlatıyor” başlığıyla ortak bir proje yürütüyor, hayat-ı hakikiye hikâyeleri biriktiriyorlar şu sıralar.
Nazım Hikmet'in 1941 yılının yine bir haziran gününde Bursa Hapishanesi'nde yazmaya başladığı, 18000 dizeyle 540 sayfadan ulaşan, içinde 180 civarında karakterin bulunduğu ve edebiyatımızın en hayranlık uyandıran metinlerinden biri olan Memleketimden İnsan Manzaraları'yla yeniden buluşmak ya da tanışmak için güzel bir zaman.


Kitapta bir de sürpriz varmış tamamen unuttuğum: Nazım Hikmet'in Kuvayi Milliye Destanı yeniden çıkıyor karşınıza. Biraz farklı ama belki de böyle çok daha güzel. Üstelik destanda yer alan iki karakteri de getirip tren vagonlarının içine oturtmuş Nazım.

Tekrar okumalı Memleketimden İnsan Manzaraları’nı ya da hemen tanışmalı onunla. Nazım Hikmet’in istediği gibi birbirimizin aynasından memleketin topyekun sosyal manzarasına bakabilmek için okumalı; onun kelimeleriyle söylemek gerekirse “insan dostluğunda şüpheden ve emirden üstün bir an” olabileceğini hatırlamak ve “elektrik ampulü gibi, cereyan alırsa ışık veren insan yüreğini” daha iyi anlamak için okumalı.
Bu da bu yazının bonusu olsun. İyi okumalar!
Memleketimden İnsan Manzaraları - Birinci Kitap
Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk
ve telaş.
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
«Kaat helva yesem her gün» diye düşündü
5 yaşında.
«Mektebe gitsem» diye düşündü
10 yaşında.
«Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksam» diye düşündü
11 yaşında.
«Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa»
diye düşündü
15 yaşında.
«Babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına»
diye düşündü
16 yaşında.
«Gündeliğim artar mı?» diye düşündü
20 yaşında.
«Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?»
diye düşündü
21 yaşındayken.
«İşsiz kalırsam«diye düşündü
22 yaşında. «İşsiz kalırsam» diye düşündü
23 yaşında. «işsiz kalırsam» diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
«İşsiz kalırsam» diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında «İhtiyarladım.» dedi
«babamdan bir yıl fazla yaşadım.»
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
«Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorgan olacak mı? »
diye düşünüyor
Burnu sivri ve uzun.
Yanaklarının üstü çopur.